//-->

ders-konulari

İSPANYOL,İNKA SAVAŞI

İspanyol, İnka Savaşı

16 Kasım 1532’de İnkalar’ın kutsal başkenti Cusco yakınlarındaki Cajamarka kasabası çevresinde İspanyollar’ın istilacı generali Pizzaro ile İnkalar’ın efsanevi kralı Atahualpa arasında yapılan savaş, dünya tarihinin stratejisi ve etkisi itibariyle gelmiş geçmiş en ilginç, en trajik ve en büyük hayal kırıklığının yaşandığı bir savaşa sahne olur.  Bu savaşın sonrasındaki yüzyıllarda ise Latin Amerika ülkelerinin uğradığı akıbetle ilgili tarih sayfaları dizi dizi trajediler yazacaklardır. Colomb’dan 40 yıl sonra Kutsal Roma İmparatoru ve Katolik Kilisesi ile onun temsilcisi sayılan İspanya Kralı I. Carlos adına,  okuma yazma bile bilmeyen İspanyol generali Fransisco Pizzaro, daha önce keşfedilen yeni kıtayı bu kez fethetmeye gelir. Hem de birkaç küçük top, bir düzine çakaralmaz tüfek ve hepsi hepsi sadece ve sadece 168 tane ayak takımından oluşan bir küçük birlikle (162’si piyade eri, 62’si atlı asker). Üstelik de daha önce hiç bilmedikleri bu  okyanus ötesi topraklara. Pizzaro, bir avuç askerle binlerce km yol kat edip İnkalarla savaşacağı meydana geldiğinde kendisine yardıma gelecek en yakın İspanyol birliği tam 1500 km kuzeydeki Panama açıklarındadır. İnka kralı Atahualpa ise o sırada tüm rakiplerine gücünü kanıtlamış ve tam tamına 80 bin kişilik bir orduya sahiptir. Onun da ötesinde halkı için tanrı mertebesinde itaat edilen bir kraldır o. Pizzaro’nun askerleri savaş bölgesine beş km kala bir bölgeye gelip az ötedeki 80 bin kişilik orduyu görünce önce dilleri tutulur. Üstelik kaçacak yerleri de yoktur. Pizzaro askerlerinin korkudan tir tir titrediğini görünce onları cesaretlendirmek için Atahualpa’nın ordusunun 80 bin değil 40 bin kişi olduğunu söyler. (Yani “Onlar sadece 40 bin kişi, bizse  168 kişiyiz” diye cesaretlendirir!) Ertesi gün İnka ordusundan bir temsilci gelir. Pizzaro ona “Hükümdarınıza söyle buraya ne zaman isterse, nasıl ve ne şekilde gelirse gelsin onu bir dost olarak karşılayacağım. Çabuk gelmesi için dua ediyorum, çünkü onunla bir an önce tanışıp bir kardeş gibi ona sarılmak istiyorum” der.  Elçi gittikten sonra da kendi adamlarını çevredeki gizli yerlere yerleştirir. İnkalar’ın saf kralı Atahualpa Eski Dünyalılar’ın düşünce ve savaş sistemlerini ve savaş malzemelerini hiç bilmediği için Pizzaro’nun bu teklifini kabul edip 80 bin kişilik ordusunu arka bölümde bırakarak sadece 2 bin kişiyle kasabanın yolunu tutar. Öğleye doğru Koyu mavi üniforma giymiş sekiz iri adamın taşıdığı altın ve gümüş çubuklarla süslenmiş tahterevan üzerinde gösterişli Atahualpa belirir. Başında som altından tacı, (taptıkları güneşin teri olarak bildikleri için altın kutsaldır, yoksa onlar için altının ekonomik bir değeri yoktur) boynunda koca koca zümrütten yapılmış bir gerdanlık vardır. Altın ve gümüş kaplamalı bir minder üzerinde oturmuş, tahterevanın uçları papağan tüyleriyle süslenmiştir. Bu ihtişamlı görüntü karşısında pusuda bulunan bazı askerler altlarını ıslatırlar ama korkunun ecele faydası yoktur. Pizzaro’da bu görüntülerden çok etkilenir ama hiç belli etmez. Belli bir mesafe kalınca Atahualpa durur. Pizzaro bu sırada Katolik Kilisesi adına orada bulunan bir rahibi krala gönderir. Rahip yavaş adımlarla kralın yanına giderek daha önce İspanyolca öğrettikleri rehberlerinin aracılığıyla İnka kralı Atahulpa’ya seslenir:
“Tanrı adına ve İspanya Kralı I. Carlos adına, Hazreti İsa’mızın yasasına uymaya ve majestelerini İspanya kralının hizmetine girmeye davet ediyorum.”
Kral kitabı eline alır ama büyük bir hiddetle hiç bakmadan yere fırlatır. Rahip hızla Pizzaro’ya dönerek, “Koşun, koşun Hıristiyanlar, Tanrı’nın buyruklarını kabul etmeyen bu köpeklere hadlerini bildirin” diye bağırır.
 Bunun üzerine İspanyol generalin emriyle hazır kıta bekleyen askerler gizlendikleri yerlerden çıkarak toplar, tüfekler ve atlarıyla hazırlıksız olan yerlilerin üzerine ateş açarlar. O ana kadar bırakın atı, ne bir ateşli silah sesini, ne bir barutu, ne de bir kurşunu bilen yerliler gürültü karşısında büyük bir panik yaşarlar. Vurulup ölenler yerlere yığılırken, diğerleri korkudan birbirlerini ezmeye başlarlar. Hele toplardan çıkan ses ve ateşten ölenleri görenlerin birçoğu tanrıların kendilerini cezalandırmak için geldiğini düşünürler. Yerlilerde öldürücü silah olmadığı için İspanyol askerlerine hiçbir şey olmaz. Atlardan ve onların kişnemelerinden korkan halk canının kurtarmak için çil yavrusu gibi etrafa dağılırlar. Onları tanrı sanarak yerlere yatıp yere kapananlar bir bir kılıçtan geçirilir. Manzarayı gören geridekilerin hiçbiri cesaret edip İspanyollara saldıramazlar. Yardım gelmeyince kral Atahualpa Pizzaro tarafından kıskıvrak yakalanıp tutsak alınır.
Bu savaşı dünya tarihinin diğer tüm savaşlarından ayıran en önemli trajik olayı ise hiç kuşkusuz 168 kişilik İspanya ordusunun, kendilerinden 500 kat daha fazla olan Amerika yerlilerini dize getirip binlercesini öldürürken tek bir kayıp bile vermemiş olmasıdır. Bunun altında yatan gerçek ise İnka ordusunun beceriksizliği değil, dünyanın değişik kıtalarındaki 5 bin yıllık bir düşünce ve gelişimin yarattığı birikimlerin sonucudur. Çünkü kültür ve uygarlıkların dünyada ilk geliştiği yer Ön Asya’dır. Evcil hayvan, tekerlek, tarımsal üretim, şehirleşme, maden kullanımı, ateşli silah, pusula gibi gelişmeler İnkalar’dan çok daha önce Eski Dünya’da icat edildi. Bu durum gelişmiş bir düşünce sistemini de beraberinde getirmiştir. Avrupalı ya da Asyalı bir kral, Atahualpa’nın düştüğü basit bir oyuna asla gelmezdi. Öte yandan hiçbir yerli kültüründe böyle bir stratejik düşünme sistemi henüz oluşmamıştı. İspanyollar’ın diğer generali Hernan Cortes, Meksika’da benzer bir oyun ve üstün düşünce sistemi ve onun getirdiği teknoloji sayesinde yerlileri yine hiçbir kayıp vermeden  bir avuç adamıyla yenmişti. Aztek imparatoru Montezuma, istilacı Cortes’i geri dönen tanrıları sanarak bir avuç ordusuyla birlikte onu surların kapısını açarak içeri alması çok daha büyük bir hataydı.
Gelelim tutsak düşen İnka kralı Atahualpa ve halkının akıbetine: Pizzaro’nun bu savaşta elde ettiği esas kazanç İnka ordusunun dağılması değil, onun kralını tutsak almasıdır. Zira kralı elinde esir tutarak İnka halkına her istediğini yaptırır.  Kral da saf saf bir gün Pizzaro’nun insafa gelip kendisini serbest bırakacağını düşünerek onun her türlü isteğine boyun eğer. Serbest bırakılması için sürekli, açgözlü generale altın ve gümüş verir. General de her defasında onu kandırıp daha fazlasını koparır. Krala hâlâ bağlı olan tebaası yemeyip içmeyip Pizzaro’yu altın ve gümüşe boğarlar ama sonuç değişmez. Bu yolla Pizzaro’nun fidye olarak tam 20 ton altın ve gümüş aldığı rivayet ediliyor. Bununla da kalmayıp bir gün serbest kalıp yeniden İnka kralı olmanın hayaliyle yaşayan Atahualpa, tutsak düştüğü halde onun yerine tahta geçen büyük kardeşi Huaskar’ın öldürülmesini emretmekten çekinmez. Altınları alıp yeni kraldan da kurtulan Pizzaro artık ihtiyacının kalmadığını düşünerek tutsak kral Atahualpa’yı öldürtür. Pizzaro, gazabından korkup din değiştirerek onun tarafına geçen yerlilerin de yardımıyla kalan İnka ordusunu dağıtarak atını başkent Cusco’ya sürer. Yağmacı askerler ‘Güneşin Kutsal Kenti’ diye adlandırılan ihtişamlı başkente girdiklerinde ağızlarının suyu akar ve kenti yakıp yıkmaya, talana ve yağmaya başlarlar. Yağmadan ilk nasibini alan yer Güneş Tapınağı’dır. Birbirlerini ite kaka, zaman zaman dövüşerek altın ve gümüş heykelleri devirerek küçük parçalara bölüp torbalarını doldurmaya çalışırlar. Külçe haline getirmek üzere tüm heykelleri, duvarlardaki altın kaplamaları ve dev sütunları, kısaca “güneşin terinden yapılmış” bütün eşyaları potaya atıp eritirler. İnka’nın bu zengin hazineleri gemilere yüklenip okyanusun ötesindeki krallık merkezine ulaşınca İspanyol kral, Pizzaro’yu ödüllendirerek onu Peru Valisi ilan eder. O da İnkalar’a yeni bir kukla kral seçip başkenti deniz kıyısındaki Lima’ya taşır ve yeni kıtaya bol miktarda İspanyol göçmen yerleştirir. (O dönemde Peru Valiliği, Portekiz sömürgesi olan Brezilya toprakları hariç tüm kıtayı kaplıyordu.)
Pizzaro’nun bir avuç askeriyle koca bir krallığı dize getirmesinin yankısı Eski Dünya’da büyük yankı uyandırır. Bu yankının nedeni ise Pizzaro yakın arkadaşı Kaptan Krisrobal’in, İnkalar’la yapılan bu trajikomik savaşı kaleme alıp 1534’te Sevilla’da kitap haline getirmesi olur. Atahualpa’nın ölümünden sadece dokuz ay sonra kaleme alınan bu kitap diğer Avrupa dillerine de çevrilerek  o dönemde en çok satanlar listesinin başını çeker. Bu durum binlerce İspanyol’un yeni kıtaya gitmesine neden olacaktır. Tüm bu gelişmeler yavaş yavaş efsane İnka İmparatorluğu’nun sonunu hazırlarken, eli kanlı ve açgözlü Pizzaro, 1538’de bir hazine paylaşımı sırasında kendi adamları tarafından zenginliğin sefasını süremeden öldürülür. İnka halkı ise yeni Vali’nin eziyetleri karşısında eskiyi arar duruma gelir. Yeni İnka kralları bu eziyetten halkını kurtarmak ve başkent Cusco’yu geri almak için dört kez savaş açsalar da yine arada yüzlerce kat fark olmasına rağmen İspanyol istilacıları bölgelerinden atmayı başaramazlar. 1572’de son kral Tupac Amaru esir vahşice parçalanarak katledildiğinde Amerika kıtasının tarihteki en büyük imparatorluğu tozlu tarih sayfaları arasındaki yerini çoktan almıştır.

Birgün Gazetesi

Bugün 103 ziyaretçi (116 klik) kişi burdaydı!
Reklam Alani
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol