FRANSIZ HÜMANİZMİ
Fransız Hümanizmi
Fransız Rönesansı, gerçekte İtalyan uygarlığı ile uzun  bir ilişki sonucunda doğmuştur. 1494'de İtalyan Savaşlarısırasında  Fransızlar hümanizmin yeni güzelliklerini tanıdılar. Nitekim XV.  Yüzyılın başından beri Floransa, yeni bir edebiyat ve sanata sahipken  Paris iç savaşların dehşetini yaşıyordu. Fransa ancak Louis XI, ile  huzura kavuşabilmiş, hümanizmin tohumları da bu hükümdarın saltanatı  sırasında atılabilmişti.
Hümanizmin gelişimi nasıl olmuştur?
Humanizm, oluşumunu herşeyden önce matbaa makinesinin  yaygınlaşmasına borçludur. Jean de la Pierre ve Guillaune Fichet,  1470'de matbaa makinesini Fransa'ya getirince Yunan ve Latin metinlerini  basma imkanıdoğdu. Ortaçağda edebiyat öğretimi yapılmaz, sanat  fakültesi öğrencileri Homeros, Eflatun, Cicero ve Horatius'u tanımazken,  Rönesans ustalarıklasikleri incelemeye başladı. Önce metinleri açıkça  anlaşılır hale getirmeye çalışan bu ustalar sonradan öğretmenler  yorumlamaya ve açıklamaya koyuldular. Bir süre sonra İtalya'dan gelen  hocalar metinlerin Yunan baskılarını da birlikte getirdiler ve Fransa'da  Yunan İlkçağı zevkinin doğmasına yardımcıoldular. Artık İtalyanların  özellikle Erasmus'un etkisiyle Fransa hümanizme yönelmişti. Jacques  Lefèvre d'Etaples İncil'i eleştirel bir yöntemle açıklamaya girişti ve  böylece ilk Fransız reformcu akımını kurdu. Fransa'da Yunan ve Roma  uygarlıklarını tanıma tutkusuna düşen aydın bir kesim oluştu.
François I'in tahta çıkışı ile de hümanizm doruğuna ulaştı.  İlkçağla ilgili herşeye merak saran bu kral, klasik yazarların  eserlerini yayımlattı, College de France'ı kurdu. Bu okulda ; Yunanca,  Latince, İbranice ve Matematik okutulmaya başlandı. Kralı örnek alan  senyörler ve şehirler de hümanizmi korudu.
XVI. yüzyılın ilk yarısında iki önemli isim Rabelais ve  Montaigne'dir. Bu iki sanatçı Fransız düşüncesinin farklıiki görünüşünü  yansıttılar. Rabelais, Rönesans başlangıcının adamıydı. Montaigne ise  bir din savaşçısı, insan mizacına pek güvenmeyen kanılarında pek emin  olmayan, ihtiyat ve bilgelikle yoğrulmuşbir yazardı. İtalyan uygarlığıve  kamu yaşamıile olan ilişki Montaigne'i yumuşattı. Başlangıçtaki  Stoacılık daha esnek, daha kendine özgü bir bilgeliğe yerini bıraktı.
